Çarşamba, Şubat 11, 2009

Salı, Şubat 10, 2009

Kimin hayalleri bunlar? Gerçekten benim mi? Yoksa başkalarının etkisiyle üstüme aldığım hayaller mi?
Benim eski hayallerime ne oldu? Benimle birlikte büyüyüp geliştiler mi? Yoksa toplumun baskılarına boyun eğip, evrim mi geçirdiler?
Yoksa şu an böyle hissetmemin tek sebebi, hayallerimin gidiş yolu olarak düşündüğüm yerlerde başarısızlıklar yaşamam mı?

Yalnızca bir yaşamım var. Bu güzel günde burada ne yapıyorum Allah aşkına?
Bu sıralar sık sık geçiyor aklımdan...

Pazartesi, Şubat 09, 2009

Mağara insanları için hayat zordu. "Sadece 'yaşamak' " bile ciddi bir çaba istiyordu.
.....Hayatta kalmaktı önemli olan.

Şimdi ise durum biraz farklı.
.....Bazılarımız için hayatta kalmak hala bir zorlu bir iş.
Ama genele bakarsak; "sadece 'yaşamak' " artık o kadar kolay bir iş ki, fark etmiyoruz bile.
Bizim başka sorunlarımız var.
.....Eski sorunların günümüz çağına uyarlanmış halleri belki de.
"Maslow'un ihtiyaçlar hiyararşisi"nde üst basamaklara çıktık çünkü biz.

Peki nasıl tırmandık o basamakları?
Düşünerek, tasarlayarak, oluşturarak, geliştirerek...
Başta amaç neydi?
Hayatı daha yaşanır hale getirmek, kolaylaştırmak, anlamak.
.....Daha kolay avlanmak için bir mızrak, daha temiz olmak için sabun, bilgilere hızla ulaşmak için bir bilgisayar...
Gerçekten çok kolaylaştı hayat.
.....Dinazorlardan kaçma çabası yerine;
.....Borulardan akan sıvıların hızları.
Gerçekten çok anlam kazandı hayat.
.....Güneş tutulmasının gizemi yerine;
.....İzafiyet teoremi.

Maslow'un piramidinde zamanının ilerisinde olan insanların
.....-Örneğin İyonyalılar'ın-
bunu yapabilmesinin sebebi, alt basamaklarda ki zorlukları halletmiş olmalarıydı.
Emin değilim yaptığımız veya yapmaya çalıştığımız şey bu mu ama;
üst basamakları da halledince ne yapacağız?
Herşeyi yapmış olmaktan sıkılan, zengin çocuklara mı döneceğiz?

Hayatın anlamı "anlamak" mı?
Yoksa "Yaşıyoruz işte bea!" mi?

-

Peh, gene kendi kendimi gaza getirdim. Oysaki tek söylemek istediğim; "Banane ulan termodinamiğin ikinci kuralından!" idi. Olmadı, yapamadım, gene başaramadım.

Haydi eller havaya, baş parmak ve işaret parmağı açık şekilde "L" harfi yapıp, yumruğumuzu alnımıza koyup, oynatıyoruz; "Luuzıııır, luuuuuzır!" diye sesler çıkararak!..

Perşembe, Şubat 05, 2009

Neden acısız bir dersin anlamı yoktur? Neden birşeyler feda etmeden, hiçbir şey kazanılmaz? Çünkü karşılığında birşeyler feda ederek öğrendiğiniz ders kalıcıdır, unutulması kaybettiğiniz şeyle orantılı olarak zordur. Bunları anlayabilmek için uzun süre yaşamış, çok büyük acılar tecrübe etmiş olmanıza gerek yok. Bunları anlamanın kolay birşey olduğunu söylemiyorum. Sonuçta bu da bir ders ve bunu öğrenmek yukarıda söylenenlerle aynı şekilde ilerliyor.

Lakin sorun burada değil zaten. Sorun şu; neden böyle olmak zorunda? Hiç acı çekmeden, hiçbir şey feda etmeden; unutulmayacak, kalıcı dersler öğrenilse güzel olmaz mıydı?

(Tamam, biliyorum; dünyada savaşlar olmasa, herkes kardeş olsa (Yok, bu çok kötü birşey aslında...) bla bla... Ama yani, ne günahı vardı Elric kardeşlerin şimdi? Bana onu söyleyin... "Sins of our fathers" (Babalarımızın günahları) diye bir laf vardır. O hesap...)

Hayatın gerçekleri bunlar. Ama görünce üzülüyorum işte. O da lafta; hiçbir şey yapmıyorum yoksa üzülüp; adam gibi bir yazı bile yazamadım.

Peh...